Andy Warhol, Kapitalizm ve Pop Art

Leonid
3 min readDec 5, 2016

--

Andy Warhol (6 Ağustos 1928–22 Şubat 1987), ABD’li ressam, film yapımcısı ve yayıncı. Pop Art akımının en önemli temsilcilerinden kabul edilir.

Andy Warhol‘un kendi sanatını açıklaması şöyledir: “Amerika’ya tapıyorum… Benim resmim bugün Amerika‘nın üzerine inşa edilmiş olduğu kişiliksiz, kaba ürünlerin ve sakınması olmayan maddi nesnelerin ifadesidir. Bizi ayakta tutan yararlı fakat dayanıksız simgelerin, alınıp satılan her şeyin yansıtılmasıdır. Sanat metadır ve meta olduğunu işaret eder.”

Warhol geçmişi ya da geleceği olan bir kişi yerine, eşsiz kendine özel günümüzün bir şeyi olmak istiyordu. Kişilikten yoksunma çabası Warhol’un makineleşme yönünde gördüğü en büyük özelliklerden birisiydi. Onun tarihi yadırgaması ve sadece bir şey olmak isteği aslında kendisinin dediği gibi bir derinliği olmayan sadece bir maske kıvamındaki güzellik isteğiydi. Bir makine gibi o sadece işi gören ve işi bittiğinde aynen geldiği gibi gitmek isteyen bir sanatçı görünümünü vermek istiyordu.

Bir açıdan soyut dışavurumculuğun benmerkezciliğine ve romantizmine bir tepki olarak, kitle kültürünün dejenerasyonunu imgeleyen “Pop Art” 1950’li ve 60’lı yıllarda yükseldi. Şehir hayatının getirdiği ümitsizlikte kaybolan insan, popüler kültürün, hızlı tüketimin esiri oldu. Pop sanat, popüler kültürün insana dayattığı tüm alışkanlıklara gönderme yapar. Seri üretim zinciri kimseyi ayırt etmeden içine alır, öğütür, yeniden yapılandırır. Ama bu yeniden yapılışta yeni bir özellik yoktur; tektipleştirme ve bu tektipleştirmeden doğan anlamsızlıktır insana kalan. Tekrar tekrar yapılan bu üretim anlamın içini boşaltır. Artık üretilen her şeyin anlamı yok edilmiş, ruhu kalıplara dökülmüştür.

Kapitalizm, oluşturduğu pazara her sınıftan insanı katma amacıyla, bütün sınıfsal farkları aşarak popüler kültür adında ortak bir yaşam biçimi, ortak bir kültür sunmuştur. Andy Warhol, 1960‘lı yıllarda ortaya çıkan pop sanatla popüler toplumun içinde yığınlar halinde bulunan tüketim metalarını kendine özgü üslubuyla sanata dönüştürmüştür.

Warhol “All the cokes are the same and all the cokes are good. Liz Taylor knows it, the President knows it, the bum knows it, and you know it!” sözüyle bu durumu ifade etmiştir.

Warhol, temelde, kapitalizm ile seri üretim arasında kurduğu bağ ve kapitalist ahlakın arz-talep üzerine kurulu olduğunu, her sınıftan insanın kapital sahiplerinin üretimlerinden faydalanabildiğini, öznelliğin kayboluşu ile mükemmelliğin sağlandığını düşünüyordu.

En zenginden, en fakire kadar herkesin tüketebildiği markaların var olması ile artık kitleler arasındaki iletişim daha kolay sağlanabilecekti. Hakim tek kültürün, farklı ekonomik ve sosyal sınıfları, öznel yanlarından sıyırıp, nesnel ve herkes gibi yapabilecekti.

Pop Art kültürünün, Jackson Pollock’un eserleri gibi soyut dışavurumcu şeylere tepkisi, bu nesnelliğe tapınma halidir.

Burada, sol kavram seti ile düşünenlerin iddia ettiği gibi, dejenerasyon vurgusu mu yoksa bu tek tipleşme halinin övgüsü müdür Warhol’ün yaptığı? Bana kalırsa bir övgü söz konusu.

Diğer taraftan Warhol kendisini “işlevselliğin somut hali” olarak tanımlamıştır. Onun sanatına bakarken yakalanması gereken açılardan biri de budur.

Warhol, Valerie Solanas isimli radikal bir feminist tarafından 1968 yılında vurulduktan sonra şunları söylemiştir: “Hayatımı yaşamak yerine TV izlediğimden şüphelenmişimdir hep. İnsanlar bazen filmlerdeki olayların gerçekdışı şekilde gerçekleştiğini söylerler; ancak aslında, gerçekdışı olan olayların gerçek hayatta gerçekleşme şeklidir. Filmler, duyguların çok güçlü ve gerçekçi görünmesine neden oluyor; halbuki olaylar gerçekten başına geldiğinde televizyon izliyor gibi hiçbir şey hissetmiyorsun. Tam vurulduğum sırada ve o ana kadar, televizyon izlediğimi biliyordum. Kanallar değişiyor, ancak hepsi televizyon.”

SON OLARAK 2 SORU:

1- Andy Warhol ve Pop Art kültürünün iddia ettiği gibi, kapitalizmi “seri üretim” olarak ele almak doğru mudur?

2-Pop Kültürü’ne yöneltilen eleştirileri, “tüketim çılgınlığı/tüketim kültürü” adı altında, marketçi/kapitalist anlayışa yöneltmek doğru mudur?

EK- Kısaca Pop Külütürü;

Sanat eleştirmeni Lawrence Alloway tarafından isimlendirilen pop, verdiği ses ile “ sönen havanın gürültüsüdür, tıpkı bir balonunki gibi.” “Pop Sanat” terimini ilk kez 1958 yılında, İngiliz eleştirmen Lawrence Alloway, Architectural Design dergisine yazdığı “Sanatlar ve Kitle İletişimi” başlıklı makalesinde popüler kültür ürünlerini tanımlamak için kullandı. Richard Hamilton’ın, 1956 yılında Londra’daki Whitechapel Galerisi’nde açılan “İşte Yarın” sergisindeki kolajı, Pop akımın ilk yapıtı olarak nitelendirilir. 50’li yılların popüler kültür öğelerine göndermeler yapan bu eserine Hamilton “Bugünün evlerini bu denli farklı, bu denli cazip kılan nedir?” ismini koymuştur. Pop sözcüğü, sanat etkinliklerinde geniş bir alanı kapsar. Bu sayısız etkinliklerin paylaştığı ortak yol kitle iletişim imgelerine dayanmaları ve bazen de aynı yaratma sürecinden geçmeleridir. Bu yeni akım için başka pek çok isim önerilmiştir. Bunlardan “New Vulgarianizm” (yeni bayağılık, adilik), eleştirmenlerin duyduğu tiksintiyi ifade ederken “yeni gerçekçilik” ve “yeni dadacılık” isimleri ise bu akımların sanat tarihiyle olan bağlarını vurgular. Pop isminin tutunmasının nedeni televizyon, radyo, gazete gibi kitle iletişim araçlarına ilgiyi çekmesidir. Kitle iletişim araçları (televizyon, radyo, gazete, dergiler vb.) başka hiçbir sanat akımında görülmemiş bir katılımla, pop art adlı bu hareketin gelişmesine destek olmuştur.

--

--